ağzımdaki kekremsi tat ile yine dışarı çıkmıştım, hedefim uzun yıllardır sahip olmak istediğim muhabbet kuşunu almaktı. pet shopu gördüm, ama kararsızdım. eskiden hiç pet shop yazmazdı, neydi lan o diye düşünürken dükkan sahibi dışarı çıktı. derdimi makul bir dille anlattım, o da hatırlamadı. neyse ya diyerek bir başka derdimi anlattım. "bence bırak gitsin, dönerse senindir, dönmezse zaten hiç senin olmamıştır" dedi. abi muhabbet kuşu değil bu, sevgilim terk etti diyorum dedim, dalgalandı da duruldu. pardon dedi. tam bu sırada bir başka derdim daha geldi aklıma ama anlatmadım, sonuçta eski sevgilimi hayvan yerine koymuş birisiydi artık. fazla yüz göz olmadan konuya girdim, kuşları görmek istedim. yüzündeki o iğrenç gülümsemeden hemencecik "kuş" kelimesinin insanda oluşturduğu psikolojiyi hatırladım ama o iğrenç adama çok yakışıyordu bu gülümseme, çaresiz bekledim. içeri buyur etti, çay söyledi. içmedim, kuşları görmek istiyorum dedim, yine o gülümseme. tanrıııım, yeter artık. sonunda kafesin yanına geldik. mavi, yeşil, sarı, beyaz ve pembe kuşlar orada uçuşuyorlardı. pembe!
- abi, dedim. bu ne ayak? pembe muhabbet kuşu mu allasen?
+ bunun cinsi böyle, dedi.
- abi sen tavuk sikmeye çalışıyorsun galiba, diyerek uzaklaştım bu riya yuvasından. giderken düşüncelerimi toplamaya çalışıyordum. acaba hakikaten beklemeli miydim, hakikaten benimse dönecek miydi?
12 Nisan 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)