30 Haziran 2009 Salı

modern kadının dayanılmaz karmaşıklığı

giydiği havalı yaz kıyafetiyle herkesin dikkatini rahatlıkla çekiyordu. zaten programın da konuğuydu, dikkatlerin üzerinde olması gayet normalde. birden "erkekler basit olanlar zaten, önüne koy bir tas yemek, tavla oynar, ps oynar, zamanını geçirir. hayattan zevk alan bizleriz, biz karmaşığız. onların parası var ama nasıl harcayacaklarını bilmiyorlar. iyi olan biziz..." diye dönüşü olmaz bir yola girdi. karşısında yıllardır ntv'de çokça izlediğimiz, o gözlüklü, kır saçlı adam vardı. dünyanın en efendi insanı kim diye sorsan, onu gösterirdi herkes düşünmeden. ama o düşünüyordu işte, ve aklındaki her şeyi de çekinmeden söylüyordu. işte buna modern kadın deniyordu zaten, rahat, ilişkilerini konuşarak çözmeye çalışan ve ilişki bitince köşesinde(kendisi köşe yazarıydı aynı zamanda) bundan rahatlıkla bahseden.

kendisi böylesine rahatça ilişkilerden bahsediyordu ama kahvede ahmet abi ondan bahsederse bunu da hemen "kıroluk" olarak yaftalayıp, yine köşesinde kullanabiliyordu. sonuçta o karmaşık olandı, onu anlamak bize düşemezdi asla. hele kahve köşesinde tavla oynarken bunu yapmak, karmaşıklığa aykırıydı.

program devam ediyordu. en efendi sunucu sadece gülebiliyordu karşısında, sonuçta bir şey yapamazdı, efendiydi kendisi. gerçi zannetmiyorum aklına kötü bir şey geldiğini de, efendi sonuçta, kötü şey de düşünemezdi. ama yazar hatunumuz durmuyordu işte. gelen mailler tonlarca ayar verirken, sunuculardan hatun olanı konuğuyla ne kadar samimi olduğunu göstermek için elinde geleni yapmıştı. neredeyse isim verecekti geçmiş ilişkileri hakkında. işin kötü tarafı ise bu saatte izleyecek başka bir şeyin olmamasıydı. henüz bitmişti ispanya-abd maçı ve büyük keyif sonrası biraz gezinmek istemiştim televizyon kanalları arasında. yıllardır yapmadığım bu eylemi neden yıllardır yapmadığımı fark ettim o anda. "biz karmaşığız" hanım aşağılamasına devam ediyordu televizyonu kapattığımda.

bir anlığına kendimi o sunucunun yerine koymak istedim. karşımda yeni albüm çıkartmış bir köşe yazarı var, ve kendisi bolca pohpohlanmış her halinden belli. gelen sorulardaki "aileniz de tabi müzikle içli dışlı" altyapılı cümleler, beğenmedik sesinizi ama aileniz sağlam, bir şey diyemiyoruz tonunu veriyordu adeta. yüze bu kadar yakışan bir gülümsemeye sahip sunucumuz çaresiz dinliyordu söylenenleri. tipinden anlaşılacağı üzere geçmişi muazzamdı, kültürel birikim akıyordu her yanından. ama karşısında sürekli kadınların karmaşıklığından bahseden kadın vardı.

10 dakika sonra tekrar açtığımda televizyonu, bu sefer de erkeklerin ne kadar anlayışsız olduğundan bahsediliyordu aynı programda. o kadar öküzdük ki bir çiçek almayı bile düşünemiyorduk. üstelik kadınlar o kadar basitlerdi ki, en ufak hediyeyle bile mutlu olabilirlerdi.

birden ahmet abi geri geldi gözlerimin önüne, evine gelmişti. elinde çiçeklerle bir süpriz yapacaktı belli ki. çiçekleri verdi sevdiceğine ve o anda sevdiceğinin yüzü buruştu. "adı ne?" tipinde dolaylı bir söze girmedi bile karmaşık hanım, "biri mi var" dedi sadece. ahmet abi ne diyeceğini bilemedi. bir süpriz amacıyla geldiği evinde suçlanıyordu sadece yıllardır çiçek almaması akabinde çiçek aldığı için. bütün gece, izledikleri dizinin her cümlesinde suçlandı ahmet abi, gece de salonda yattı.

karmaşık hanım devam ediyordu hala. ama artık neyden bahsettiklerini anlayamıyordum. hanım sunucumuz "hiç öpüşmedim değil tabi ki" gibi bir cümle kurdu. çok rahat olduğunu göstermeye çalışıp, bir yandan da tutucu olduğunu göstermeye çalışırken birden gerici göründüğünü hisseden hatunun kıvırması gibisi yoktur. bu olayı "bakire de değilim" demeciyle bir sabah programını hareketlendiren ablamızdan da anlayabilirsiniz.

temelinde kendilerini bu kadar tanımak istediğimizi nereden çıkardıklarını anlayamadığım tonlarca insan vardı televizyonda, ve ben bilgisayara bakarken, diğer yandan televizyonu dinliyordum. telefonum titredi, sms titremesiydi bu. "msn'de niye yoksun, yine neredesin" yazıyordu tam olarak. hemen açtım msn messengerı, "selam" dedim. "galiba işin vardı, rahatsız ettim" dedi ve çevrimdışı oldu. dayanılmaz karmaşıklık buydu sanırım, biz ise basit olandık. yemeğimi ver, oyunuma karışma, güzelce seviş, mutlu oluruz her türlü. basit olmak mutluluk be cano, keşke herkes bunu öylece kabul etse filan..

29 Haziran 2009 Pazartesi

boy uzaması için tavsiyeler

biliyorum ki orada, bir yerlerde, boyu uzasın diye zaman harcamaya hazır bir ton insan var. ve yine biliyorum o insanlar doğru şartlarda değillerse uzayamayacaklar. o kadar üzücü ki bu, o yüzden birazcık yardım etmeye karar verdim. tabi kendi çapımda, kendi tecrübelerimle. idare etmek lazım biraz.

- öncelikle dua edin. çok önemli bir basamak bu. 2,12lik boyumu buna borçluyum diyebilirim sanki. başladığımda 2,01 filandım, gerisi geldi zaten hep.

- basketbol oynayın. ama blok yemeyin. şimdi zıplarken uzuyorsunuz ya, blok yiyince de ters etki yapıyor.

- süt için, peynir yiyin. ama bilin ki bir işe yaradığı yok bunun. sadece yıllar sonra konuyla ilgili örnek gösterilirseniz söyleyecek sözünüz olsun. yoksa kızabiliyor teyzeler.

- babanızı uzun seçin: genler önemli. sonuçta süt falan içiyorsunuz ama o ancak varolan potansiyelinizi ortaya çıkarabilir, genler dandikse, bi' sikim olmaz.

19 Haziran 2009 Cuma

bilgisayar vs. baba

şampiyonlar ligi çeyrek finalinde zorlu bir eşleşme. bir yanda yıllarını saç dökmeye, emekli ikramiyesini bir an önce almaya harcamış baba, diğer yanda ise ona göre daha yeni denilebilecek ve kişisel kaygılar taşımayan bilgisayar.

öncelikle tanışma evresindeyiz. profaz evresindeki babanın, tüm işlemleri monitörün yaptığını sanması klasik bir olaydır. deneyimizin birinci gününde bu konu üzerinde duruciz.

Gün1-: işte geliyor, heyecanla baktı ekrana ve fareye. o ne elindeki sorusuna aldığı fare yanıtı, kendisini oldukça güldürdü. ilginç gelişmeler yaşanmaya başladı bile. kasanın kapama düğmesine basıp, kaçan küçük kuzene bağırınca da parladı birden. ne olacakmış o düğmeye bassa. ulan şurada deney yapıyoruz, adam neler diyor yææ. neyse işte giremedim bir türlü konuya, hangi oyunlar var bunda dedi. pes, cod filan diyince de, eeeh diyip gitti. yaşam formuna yaklaşmam engelleniyor sürekli.

Gün-2: bugün daha hayata dair şeyler yapmaya çalışıcam, bakalım ne sonuçlar ortaya çıkacak. ilk olarak fareyi nasıl kullanacağını gösterdim, hemen alıp kafasına göre tıklamaya başladı. sanırım geliştirilebilir bir tür, en azından kendi kendine ufak gelişmeler kaydedebiliyor. hemen ufak kuzene verdi fareyi, ve onu da piç etmeyi başardı hemen. gün yine düğmeye basıp kaçan kuzene küfür ederken bitti.

Gün-3: internete geçme vakti olduğunu düşünüyorum, bakalım o ne düşünüyor. "film var mı bunda" dedi. buradan kültürel aktivitelere yatkın olduğu çıkarımını yaptım. akabinde böyle vurdulu kırdılı demesi üzerine soğudum. şerefsizim deneyden soğuttu beni. aha da geldi kuzen yine, mnskym bir daha basarsa düğmeye dövücem. sanki bunlar beni deniyorlar ya, bakalım sabrım nereye kadar gidecek..

Gün-4: oyunlar diye bir klasör gördüm masaüstünde. ulan ben yokken kim açıyor bu bilgisayarı, olaylar kontrolümden çıkmaya başladı iyice. baktım içine, okey-tavla tipinde alt türe ait oyunlar vardı. hemen geldi arkamdan, çık biraz oyun atayım dedi. bu kadar içselleştirmesi ilginçti, 4 günde müthiş bir gelişme sağlamıştım resmen. baktım yüzden düşmeye başladı okeyde. "bari renkli yapsaydın" dedim anlamsızca. "ya git içeri televizyon izle" dedi, gittim.

Gün-5: deneyi bitirmem gerektiğini hissediyorum, resmen feysbuk'tan hesap almış, 300 arkadaş yapmış bile. davranış bilimlerini incelemekten benim bile 15 arkadaşım var lan sadece. şu deneğe gösterdiğim ilginin 8/2 si ile fındık bile alamıyorum, o derece boktan durum. en temizi bi' laptop almak.

ufak bir muhabbet sonrası, "gel netten bakalım laptoplara" dedi. arama motorlarına ve teknolojiye bu denli vâkıf olduğunu bilmiyorum, aslında öğrenmesem de olurdu ama çaresiz bakalım dedim, baktık.

oyun oynamazmışım ben, o yüzden 1200$+KDV ye uygun bir şeyler olurmuş. tamam dedim, sipariş verdik. kendine de ps3 aldı o arada. galiba o da bana girdi. hoş olmayan gelişmeler bunlar.

Gün-7: ps3 geldi, laptop yok ortada. çaresiz aldım barcelona'yı, zira adam çelsi ile çakıyor habire. sonunda 4-0 yaptım skoru ve küfür ede ede gitti odasına.

Gün-16: "gel çakayım bi' sana" dedi, aldım kolu elime, sonra da verdim eline. kardeşim her gün yeniyorum, hala akıllanmadı. bir de üstüne sinirleniyor. soramıyorum da laptopa ne olduğunu. yeter lan, ufak kuzen de yok ortalıkta. lan yoksa??

10 Haziran 2009 Çarşamba

alternatif dizi senaryoları #3

akıyor resmen olaylar, bir dizi ile daha karşınızdayız izleyiciler, takipçi anlamında yani..

###kobra takibi###

biliyoruz bu diziyi demeyin, beni hasta etmeyin. o başkaydı, remake yapıyorum burada.

konu şöyle temelde, hasan aktif bir cinsel yaşama sahiptir ve olaylar gelişir. yani adamın kobrasını izliyor olucaz resmen. terbiyesizlik bence. hani gizem filan da yok, bildiğin her şey ortada olacak. ama komik olur bence, gülünür gibi geldi bana. yani sabah öyle gelmişti ama şimdi yazınca kötü gibi oldu. neyse biraz fikir teatrisi yapalım da, elbet düzelir bu senaryo. %12 pay veririm senaryoyu düzeltene ama ana hatlara dokunmak yok.

alternatif dizi senaryoları #2

hazır gazlıyken bünye yazmak lazım diye düşündüm, karalamak lazım gelir.

###Buglı ev ya da Buglı evin esrarı###

genç çift yeni evlenmiştir ya da evlenmeyi planlıyorlardır. mühim değil bu, amaç az sevişsinler de gençler de mutlu olsun filan, yoksa konuyu zerre etkilemeyecek bu olay. ha ileride iyi teklifler gelir de, dizi uzasın denirse hemen "işte zina yapan çiftin sonu" olsun diye evli değiller olabilir, orası değişken, bakarız duruma göre. olmadı flashback yapıp zamanında beşik kertmesiymiş bunlar diye laf da çıkartırım. senaryo elimde lan resmen, oyna kafaya göre.

neyse işte eve geliyor çift, çok beğeniyorlar. çıkarken mahallenin delisi(aslında en doğruyu sen söylüyorsun be abi olan) o ev perili filan diyor, halbuki olaydan haberi yok herifin. ev buglı, spoiler veriyorum ha, ona göre.

bunlar ilk gece yatıyorlar işte, kapı kapanmıyor. aha da sana bug. tabi coderı da tanımadıkları için hata bildirimi yapamıyor gençler. derken ışığı açınca sular akmamaya başlıyor ve işler daha ilgi çekici hale geliyor. tabi şimdi size ev buglı dedim diye anladınız konuyu, yoksa bir sezon mal gibi izleyecektiniz, sonra haaaa dedirtecektim hepinize. hadi yine iyisiniz, çakallar..

alternatif dizi senaryoları #1

takılayım dedim böyle biraz, diziler zira pek coşkun şu aralar. elini sallasan lost izleyen, heroes sikerten adamlar kanırtıyor etrafa. atarlanan bireylere oluyor tabi arada, değerlerimiznedenkorunmuyorcular olarak avrupa yakası filan izliyor keratalar. neyse konu o değil, öyle takılmalık işte. giriş olsun istedimdi öyle.


###löst###

bu dizinin tek sezon olmasını planlıyorum. zira olayları o kadar kurgulayabildim. ha iyi para önerilirse belki artırırım bölümleri. para lazım çünkü, mühim bir konu.

Jâk isimli davudî sesli ana karakterimiz var başlangıçta. havalimanında bol bol flashback yapmayı planlıyorum, eleman tuvalete giderken filan. çişini tutamıyormuş bu aslında, ardında da kesin sır vardır ha, söylemedi demeyin. işte bu tuvalete gidiyor, o sırada vuruluyor kapı ısrarla ama çıkmıyor adam. sonraki sahnede bakıyoruz ki bir başka karaktermiş kapıyı zorlayan, çok fena sıkışmış ama bu Jâk yüzünden altına ediyor ve sevgilisi terk ediyor bunu filan. hep gizem yani buralar, dikkat etmek lazım.

uçağa dönersek durum şöyle. tam uçak istanbul civarındayken düşüyor, hem de burgazada'ya. ha diyebilirsiniz iki adım mesafe ama öyle değil işte. saat geç olmuş ve vapur da yok. kahramanlarımızı sabaha kadar ne gibi süprizler bekliyor acaba. genel olarak konu bu olsun istedim. aslında vapur gelene kadar kara zabıta bunları kovalayabilir, adanın koruyucusu olaraktan filan. ya da belediye başkanlığı seçiminden iki rakip bunları kullanıp, oy toplamaya çalışabilir. gelişmeye müsait bir senaryo olduğunu düşünüyorum.

final bölümünde ise Jâk vapura akbille binmeye çalışırken birden boş olduğunu belirten zoooort sesini duyar ve tuvalette uyanır gibi olabilir. adam beton dökmüş resmen..

4 Haziran 2009 Perşembe

stres derken

- sorun nedir?
+ şimdi semihcim, her insanın hayatında stresli zamanları olabilir. bunları biraz unutmak hayata geri dönmeni sağlar.
- anlıyorum.

streliyim demek ha, iyi ama nasıl ki? yani böyle bir şeye kadir bile inanmaz diyecek noktadayım artık. çaresiz eve geldim.

- neymiş yavrum sorun?
+ çok stresliymişim, o yüzden yapıyormuşum yani.
- sen mi? ay güleyim bari, doktorlar uydurur hep öyle şeyleri.
+ tabi canım, ehe.

nasıl ya, nasıl stresli olabilirim ki ben, o kadar cool insanım ki anlatamam.

flashback olayları

-- 8 aylıkken(doğum öncesi)

vay be, resmen bir ayım kaldı ha önümde. negzel çıkıcam, mis gibi hava filan. ama ya beğenmezlerse. yatmaktan serdik göbeği de, spora mı başlasam acaba. lan nasıl spor olacaksa artık burada da. şu dalgayla ip atlasam mı acaba?

derken hafif erken doğum..

-- 1 yaş bunalımı

her yanım mıncıklandı ya yine, vericem mnskym bu kiloları. yaşanmaz şerefsizim bu halde. ileride kızlar filan da güler ha kesin.

-- 5 yaş bunalımı

ne sikim yer la burası, kadın sabah akşam konuşuyor. biz de dinliyoruz öylece. sonra birinin annesi geliyor ve pasta&börek veriyor. anaokulu böyleyse lisede yaşadık şerefsizim. aha benimki de geldi, o kadar diyorum gelme diye ama illa gelicek. gören de bebek sanar ha, okuldan yalnız dönemiyorum sanki, te allaam.

-- 8 yaş bunalımı

ulan yine değişti okul, ama buradaki hatunlar daha iyiymiş. aha şuna takılayım.
(haftalar sonra, evde)

- oğlum bir kızla çok yakınmışsınız okulda.
+ ne alakası var yææ?
- hadi hadi

bu yaşta çekilmez çilem varmış arkadaş. saçlarım dökülmeye başladı resmen. bu kızı da kaçırırsam kesin evde kalıcam ha.

-- 11 yaş bunalımı

amk yine değişti okul. yüzümde tüyler de çıkıyor ufaktan. ulan kesin beğenmeyecekler ha bu sefer. saçlar da iyice gitti zaten. bu yaşta da olmaz ki ama ya. en iyisi evleneyim, kendi evime çıkarsam sanırım kimse karışamaz bana. sakal da bırakırım, zaten haftaya filan çıkar baya.

-- 14 yaş bunalımı

lgs ne lan? biri bunu açıklamalı bana. öylece gidiyorum dershaneye, sorular filan da olay ne arkadaşım. biri de gelip demiyor ki bu sorular şu işinize yarayacak. hani kastım gerçek hayatta ne işe yaracağı filan da değil. aga sınav filan mı var yakında.

çok şükür bi' hoca gelip açıkladı, sınav varmış yıl sonunda. ulan ben de bir şey var diye çalışıyordum. sınavsa sorun değil, çıkıp gezeyim biraz.

-- 16 yaş bunalımı

yine değişti okul ha resmen, baya alıştım galiba artık bu işe. yalnız artık hatunlar garipleşmeye başladı. eskiden ufak tefekti bunlar, artık iyice küçücükler. len, arada büyümüşüm ben ama saçlar gitmiş. şerefsizim evde kaldım bu sefer. veriyorlar stresi küçükten, sonra uğraş dur ha. bak yine geldi işte, sırf kan bağım var diye iyi davranayım bari.

- ee alıştın mı bakalım?
+ ne olsun işte, takılıyoruz.
- kızlarla aran nasıl, kuş ötüyor mu?

sdfknhdf, anam olaya gel. yaş 16, hala kuş filan. gagalatıcam bir gün, o olacak yani. rahat bırakın azıcık yau, hayatımı filan yaşayayım.

-- 18 yaş bunalımı

öss gelirken ardından tepelerin, yatma saatim geçmiş amk teletabilerin. yine pc başında geçen gece ha, güzel hayat böyle. allahtan öğrenmişim yıl sonunda sınav olduğunu ha, yoksa yine tavşan gibi çalışacaktım bir ton. negzel yatıyorum habre. bak yine geldi işte, soruyor her zamanki gibi sınavı. yıl sonu işte, bekleyin az. açıklanınca sonuçlar konuşuruz. şimdiden kafa yormanın anlamı ne ki acaba?

-- genel bunalım

tüm kafa bu işte. atlaya, atlaya tabi. her günü tek tek anlatmanın da manası yok. kafada bunlar gezerken, tepeden gelen "ders çalış, erken yat" komutları ile kafa uyuşmaması sonucunda ortaya çıkan açıklıklar. tüm bu açıklıkların da kafaya denk gelmesi ve sonucundaki kellik. üstüne yıllarca bünyede baş ağrısına sebep olan diş gıcırdatma laneti. ama yok ya, benim ne stresim olabilir ki sonuçta, ekmek elden, su gölden. tek işim ders çalışmak şurada. ha bir de en sevmediğim özelliğim dürüstlüğüm fsdknhjdsh
 
eXTReMe Tracker