Sene 2000 sonları, bilgisayarlar Türkiye için yeni aletler tabi. Babam da sağolsun almış bir tane. Ufaktan kullanıyoruz. Bu arada bilgisayar dergilerine de ilgiliyiz.
PC ile başlayan bir dergiydi ilk aldığım dergi. Yanında verdiği CD'yi açtığımda içinde CM adından bir oyun gördüm. Demo idi, demonun ne olduğunu oyunu kurunca öğrenmiştim. İngiltere ligiydi tek seçilebilen lig. Hemen Manchester United'ı ararken bir süre zaman harcadık elbet. Ardından Man Utd. ile şenlendik tabi. Nasıl transfer yapıldığını öğrenmek bir ortaokul öğrencisi için pek kolay değildi. Zamanla oyun inceliklerini kapmaya çalıştık. Ardından geldi şampiyonluklar. Tarih 2007 ve ben hala bu oyunu açınca sıkılmadan oynayabiliyorum. Yapılan güncellemeler de bu konuda oldukça faydalı tabi.
İşte böyleydi kişisel olarak oyunla tanışmam. Muhtemelen hepinizin buna benzer hikayeleri vardır. Zamanla tabi bu hikayeler gelişerek "Olm Zidane 72 ay ceza aldı resmen.", "Adamı aldım 17 yaşında, bir ay sonra futbolu bıraktı." tarzına gelmekte. Oyun ne kadar uzun oynanırsa, hikayelerde o kadar gelişiyor. Oyuna biraz daha teknik noktalardan yaklaşırsak, öncelikle oyunun gereksinimleri çok düşük. 1 mb. lık bir ekran bile rahatlıkla oynatabiliyor oyunu. Bu nokta elbette ki çoğu oyuncuyu oyuna çeken şeylerden biri. Çünkü oyunu simge durumuna küçültüp işlerinizi rahatlıkla halledebiliyorsunuz. Ardından aynen oyuna devam.
Diğer yandan ülkemizde bilindiği üzere 15 yaşını geçip, birazdan futboldan anlamaya başlayan her insan evladı, "default" olarak teknik direktördür. Hiçbir zaman direktörü beğenmez, hep daha iyisini bildiğini iddia ederler. Bu açıdan oyun ülkemizde müthiş bir pazara sahip. bunun yanına oyunun gerçek dünyayı, sanala müthiş taşıması da pazarı oldukça büyütmekte. Öyle ki Ersun Yanal'ın CM gözlemcilerini arayıp, bilgilerine güvenip, güvenemeyeceğini sorduğu bile söylenmekte. Ayrıca Yanal'ın yaptığı transferlere çoğu insan "Kim bu acaba?"
diye tepki verirken, CM oynayan insanlar oyuncu hakkında oldukça bilgilidirler çoğu durumda. Bir de alt liglerden süperstar bulmak, alt ligde bir takımın başına geçip, üstün başarılar sağlamak insanın egosunu tatmin eden şeylerdir. Sayılan onca sebep, bu oyunda hiçbir görsellik olmamasına rağmen, bu oyunun
efsanelerden biri olmasını sağlamıştır.
Şimdilerde çoğu eski CM oyuncusu yeni versiyonlarda görsellik artırıldığı halde 01-02'yi unutamadıklarını, halen onu oynadıklarını söylemektedirler. Neyse lafı uzattık biraz, açıp şu Erciyesspor'u ligde şampiyon yapmalıyım, 20 maç kaldı şunun şurasında...
23 Ağustos 2008 Cumartesi
Fifa 99
Fifa serisinin efsane sayısıdır kendileri. Oyundaki oyuncuların gerçeklerine en ufak bir benzerlikleri ulunmamasına rağmen bu oyun yıllardan beri oynanabilmektedir. Nedenleri uzun zamandır gizli olan bu olayı araştırmak üzere yemedim, içmedim ve oyunu indirdim.
Kurarken içimde bir şeyler olmaya başladı. Adeta eski günlerime dönmüştüm. İlk defa internet kafeye girişim geldi aklıma. "Abi izlemek serbest mi?" deyişim. O günlerde sadece bir kaç oyun vardı bilgisayarda. Half-life, Fifa 99, Test drive, Red alert... Tabi bir de internet vardı ama o büyüklerin uğraşıydı. Biz oyun oynardık sadece. İlk defa bu büyüklerin internet muhabbeti yaptığı kafede tanışmıştım bu oyunla. İlk golümü de yine burada atmıştım Arsenal ile.
Tüm bunları düşünürken bir de baktım oyun kurulmuş. Açtım oyunu büyük bir hevesle. O görüntü hiç çıkmamıştı aklımdan. Dumanların arasından bir futbolcu çıkıyordu falan. Bunu genelde izlemez, hemen tıklayıp geçerdik, yine öyle yaptım. Ardından çıkacak olan "Push Any Button" ibaresini önceden 10 dakika beklerdik çıksın diye. Tabi gelişen teknoloji ile açılması 2 saniyeyi bile almadı. Hemen Dream League'e girdim. Seçtim yine Arsenal'ı, kadro anılarımı canlandırdı. İlk defa internet kafede Overmars ile kanat akını yapıp, Bergkamp ile golü bulmuştum. Yine yaptım aynısını. Tabi bu sefer biraz mekanikleşme oluştuğu için hiç zorlanmadım bunu yaparken. Ancak oynama konusunda pes yüzünden oluşan bazı sorunlar vardı. Örneğin bu oyunda ara pas E tuşu ile yapılmıyordu. Diğer yandan adam değiştirme tuşu olan Q, bu oyunda tekme atmaya yarıyordu. Tam bu noktada kafama dank etti. İşte bizi oyuna bağlayan şey buydu. Tekme. Şimdiye kadar hiç bir oyunda olmayan bir özellikti bu. Gönlünce tekme atmak. Hem de futbol maçının içinde.
İlk tekmeyi attığım an geldi birden aklıma. İnternet kafedeydim yine. Bir çocuk geldi yanıma, "Abi tekme atayım mı?" dedi, baştan bir brüst dedim, sonra açıkladı olayı ve attı da tekmeyi. Çok hoşuma gitti ama çaktırmadım. Çocuğun gaza gelmesini istemiyordum. "Tamam attın, gidebilirsin şimdi!" dedim. Çocuk uzaklaştı. Çocuğun yeterli uzaklığa gittiğini anlayınca tekmeyi bastım tekrar, ve tekrar ve tekrar... Bu artık bir tutkuya dönüşmüştü. Her gün oraya gidip, "Abi 250 bin liraya girebiliyor muyuz?" diyerek oturuyordum masaya ve tekmeleri atıyordum. Ta ki bir gün 6 kişi kalıp, maç iptal oluncaya kadar. Futbol kurallarını bilmeyen biri için gerçekten açıklaması zor olaydı. Uzun süre ağladım. Kendimi bilmez bir halde gittim internet kafeye. "Abi izleyebilir miyim?" bile diyemedim. Aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. En sonunda dükkan sahibi gözümün önünde tekme atıp, kırmızı kart yemeyince kendime geldim. Demek ki yapılabiliyordu bu da. Hemen eve gidip 250 bin lira istedim evden ve oyunu açtım. Tekme attım, kırmızı. Çok çalıştım ve kendimi geliştirerek kırmızı kart görmeden tekme olayını yaptım. Birden fark ettim ki oyun bende tutku haline gelmişti. Kafamı kaldırdım, yan masada bir çocuk da Fifa 99 oynuyordu ve maçı iptal olmuştu. Üzüntülü bir görüntüsü vardı, ona gidip olayı anlattım. Ardından karşılıklı oynadık. Kim önce tekme atacak yarışı başladı ve o günden beri bu oyunu hep oynamak istedim.
Teşekkürler EA Sports.
not: bir sene kadar önce Gmnd'nin sitesi için karalamıştım bunu, bir zaman sonra bir sürü forumda yayıldığını gördüm. ilk defa yaşıyordum böyle bir şey, garip oluyormuş hakikaten. alta da ismi yazmışlar, o garip bir his işte.
Kurarken içimde bir şeyler olmaya başladı. Adeta eski günlerime dönmüştüm. İlk defa internet kafeye girişim geldi aklıma. "Abi izlemek serbest mi?" deyişim. O günlerde sadece bir kaç oyun vardı bilgisayarda. Half-life, Fifa 99, Test drive, Red alert... Tabi bir de internet vardı ama o büyüklerin uğraşıydı. Biz oyun oynardık sadece. İlk defa bu büyüklerin internet muhabbeti yaptığı kafede tanışmıştım bu oyunla. İlk golümü de yine burada atmıştım Arsenal ile.
Tüm bunları düşünürken bir de baktım oyun kurulmuş. Açtım oyunu büyük bir hevesle. O görüntü hiç çıkmamıştı aklımdan. Dumanların arasından bir futbolcu çıkıyordu falan. Bunu genelde izlemez, hemen tıklayıp geçerdik, yine öyle yaptım. Ardından çıkacak olan "Push Any Button" ibaresini önceden 10 dakika beklerdik çıksın diye. Tabi gelişen teknoloji ile açılması 2 saniyeyi bile almadı. Hemen Dream League'e girdim. Seçtim yine Arsenal'ı, kadro anılarımı canlandırdı. İlk defa internet kafede Overmars ile kanat akını yapıp, Bergkamp ile golü bulmuştum. Yine yaptım aynısını. Tabi bu sefer biraz mekanikleşme oluştuğu için hiç zorlanmadım bunu yaparken. Ancak oynama konusunda pes yüzünden oluşan bazı sorunlar vardı. Örneğin bu oyunda ara pas E tuşu ile yapılmıyordu. Diğer yandan adam değiştirme tuşu olan Q, bu oyunda tekme atmaya yarıyordu. Tam bu noktada kafama dank etti. İşte bizi oyuna bağlayan şey buydu. Tekme. Şimdiye kadar hiç bir oyunda olmayan bir özellikti bu. Gönlünce tekme atmak. Hem de futbol maçının içinde.
İlk tekmeyi attığım an geldi birden aklıma. İnternet kafedeydim yine. Bir çocuk geldi yanıma, "Abi tekme atayım mı?" dedi, baştan bir brüst dedim, sonra açıkladı olayı ve attı da tekmeyi. Çok hoşuma gitti ama çaktırmadım. Çocuğun gaza gelmesini istemiyordum. "Tamam attın, gidebilirsin şimdi!" dedim. Çocuk uzaklaştı. Çocuğun yeterli uzaklığa gittiğini anlayınca tekmeyi bastım tekrar, ve tekrar ve tekrar... Bu artık bir tutkuya dönüşmüştü. Her gün oraya gidip, "Abi 250 bin liraya girebiliyor muyuz?" diyerek oturuyordum masaya ve tekmeleri atıyordum. Ta ki bir gün 6 kişi kalıp, maç iptal oluncaya kadar. Futbol kurallarını bilmeyen biri için gerçekten açıklaması zor olaydı. Uzun süre ağladım. Kendimi bilmez bir halde gittim internet kafeye. "Abi izleyebilir miyim?" bile diyemedim. Aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. En sonunda dükkan sahibi gözümün önünde tekme atıp, kırmızı kart yemeyince kendime geldim. Demek ki yapılabiliyordu bu da. Hemen eve gidip 250 bin lira istedim evden ve oyunu açtım. Tekme attım, kırmızı. Çok çalıştım ve kendimi geliştirerek kırmızı kart görmeden tekme olayını yaptım. Birden fark ettim ki oyun bende tutku haline gelmişti. Kafamı kaldırdım, yan masada bir çocuk da Fifa 99 oynuyordu ve maçı iptal olmuştu. Üzüntülü bir görüntüsü vardı, ona gidip olayı anlattım. Ardından karşılıklı oynadık. Kim önce tekme atacak yarışı başladı ve o günden beri bu oyunu hep oynamak istedim.
Teşekkürler EA Sports.
not: bir sene kadar önce Gmnd'nin sitesi için karalamıştım bunu, bir zaman sonra bir sürü forumda yayıldığını gördüm. ilk defa yaşıyordum böyle bir şey, garip oluyormuş hakikaten. alta da ismi yazmışlar, o garip bir his işte.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)