yine geldi işte, öylece selam verdip, oturdu yerine. herkes o sırada kısa süre sonra gereceğimiz sınavı konuşuyordu. ona karşı nasıl bu kadar normal davranabildiklerini hiç anlayamadım, anlayabileceğimi de hiç zannetmedim. sonuçta ben kendisini kalbimin tek moderatörü yapmak istiyorum, onun ise olaydan haberi yoktu. klasik bir platonik aşıkım, o beni hiç sevmiyor olayı değildi bu. arkadaşa aşık olmak ya da aşık olduğunu sanmak, her hareketinden minimum 18 anlam çıkararak hayata daha iyi bağlanmak, yaşamaya devam etmekti. anlayamadığım ise bana bu kadar anlam veren hareketlere, nasıl olup kimsenin tepki vermediğiydi.
oturduktan sonra bir şey içip içmeyeceğimi sordu bana, gülümsedim. cevap bekliyordu sanırım zira suratıma bakıyordu. dalmıştım öylece, bakıyorum dolu dolu ama bunun dışarıdan görüntüsü aynı oranda boş oluyordu sanırım. ayağa kalktım refleks olarak ve kahve dedim birden, gittik, aldık. gittik, aldık derken yürüdüğümüz yol 10 metre dahi değildi, zira kantin denen yer bir odadan ibaretti sadece.
kahveleri o ısmarlamıştı.(bağa su verdi) sonra arkadaşların yan masasına oturduk ve öylece muhabbete başladık. ayşe'yi sordu, iyi dedim. normalde bir kişinin sorması 2 dblik bir etki yaparken, onun sorması tüm metabolizmamı yerinden oynatmıştı. içten içe erime sıcaklığım düşerken sonradan fark ettiğim üzere çok soğuk görünüyordum dışarıdan.
olayın bir savunma mekanizması olduğunu ise çok sonraları fark ettim.(psikoloji ders kitabı) o günden beri, yanındayken heyecanlandığım her bireye, heyecan oranında uzak durma eğilimi oluştuğunu, tamamen reklefsler yaşadığımı fark etmiş oldum bu sayede.
(hikayeden önce verilen ufak bilgiler felan)
üniversitede kızlar teklif ediyormuş desturuyla başlayınca her şeye, bakış açısı gerçekten değişiyor insanın. artık sadece arkadaşların değil, etraftaki herkesin konuştuğu, düşündüğü her şeyi anlıyordum adeta. paranoyak denen tip böyle bir şeydi sanırım. bahçede kızıl saçlarıyla etrafındaki 3 erkeğe bir şeyler anlatan bir hatun vardı. herkes büyülenmiş gibi ona bakıyordu, bense o hatuna. o anın gazıyla yanına gidip "meraba" dedim. insan hayatında böyle anlar vardır işte, filmlerde görülen şeyleri dener ve sonrasında "sadece filmlerle olur böyle şeyler" der. allahtan ikinci sözü söylemeden terslendim ve kuyruğumu kıstırarak ders kaydına gittim. hocalar sıralandı karşıma, ben de camdan dışarı bakıyordum, hatunun da yukarı.
aslında çok güzel gidiyordu her şey ama bağlayamayınca böyle hikayenin sonunu kötü oluyor işte. keşke hakikaten fakültede böyle bir hatun olsaydı, ben de onun yüzünden dayak filan yeseydim. en azından güzel hikaye olurdu gibi. ne monoton hayatmış be arkadaş, kayıttan sonra çıktım yurda gittim, döner filan yedim.
29 Nisan 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)