26 Aralık 2007 Çarşamba

sevgi vs.

evden çıkmışım, güzel bir gün. izmir'in havasını hep sevmişimdir zaten. en sevdiğim tişörtüm üzerimde, ne terletiyor hava, ne de üşütüyor. telefonla konuşan bir adam geçiyor yanımdan, "..ni seviy.." dediğini duyuyorum. vay be telefonla söyleyip geçiştirenler de var ha demek geliyor içimden, vazgeçiyorum. meydandayım. ykm önünde klasik buluşma beklentisi içerisindeki çiftler. bir kızımızın yanına geliyor görünüşe göre sevgilisi olan bir tip. sevgi sözcükleri duyuyorum yanlarından geçerken. küçümser gözlerle bakıyorum ve vay be ayağa düşmüş demek bunlar demek istiyorum, vazgeçiyorum. devam ederken soldaki bankta bir kadın, bir paket açıyor. ardından aşkııım diye bir ses duyuyorum derinlerden. vay be aşk için bir şeyler vermek gerekiyor artık diyecek gibi oluyorum, vazgeçiyorum. ve işte orada, benimki, yanına gidiyorum.

- naber ?
+ iyi işte, sen ?
- iyi ya n'olsun ? ee ne yapalım ?
+ yürüyelim hadi alsancak'a.
- peki.

yan yana yürüyoruz iki arkadaş. evet tam olarak olmak istediğim yerdeyim ama sıfatım pek istediğim seviyede değil. havadan sudan konuşurken, yürüdüğüm yol çıkmıyor aklımdan. evet yol boyunca herkes karşısındakine duygularını söylerken rastlamıştım ama hep küçük görmüştüm. ne de olsa en büyük aşk benimkiydi. e o zaman niye saklıyordum diye düşünürken belli belirsiz mırıldanıyorum; "sni sviorm". sms gibi konuşunca tabi anlaşılmak pek kolay olmuyor. efendim? diyor, seslice tekrar ediyorum. seni seviyorum. galiba biraz fazla sesli oldu, herkes bana bakıyor. etrafıma bakınca gülümsemeleri görüyorum. tekrar ona dönünce birden sarılıyor bana. bir çok sevgi sözcüğü söylüyor ve bu sırada yanımızdan bir çocuk geçiyor, küçümser gözlere bize bakan, gözden kayboluyor zamanla...

24 Aralık 2007 Pazartesi

yeni bir şehir

otobüsten yeni inmiştik. servise gidene kadar ne kadar sıcak bir yer olduğunu düşündüm. evet otobüse binerken annem "yavrum, soğuktur oralar" diyerek kazak+mont giydirmişti ama burada sadece kazak bile insanı terletmeye yetiyordu. servisten indik ve eve doğru yol aldık. eve vardığımızda kamyon da gelmişti. hatta asansörü kuruyorlardı taşıma işi için. bu sırada evin önünde bir araba olması keyifleri kaçırdı. asansörden kayan bir eşya araca zarar verebilirdi. evet evin küçük çocuğu olarak bu aracın sahibini bulma görevi benimdi.

hemen bakkala koştum. aracın sahibinin yerini tespit edip, hemen zili çaldım. çok sıcak bir teyze açtı kapıyı. konuyu anlattım. tam bu sırada evden çok şirin bir köpek gelip dizime tırmandı. çok köpekşinas bir insan değildim ama köpeğin hemen ardından aynı odadan çıkan ve tam olarak izmir'in simgelerinden gibi duran hafif sarışın hatunu görünce bir anda kanım kaynadı ite. bir yandan onu seviyor, diğer yandan olayı çözmeye çalışıyordum. sanırım gözlerinde artı puan kazanmıştım. akabinde araba çekilmişti. taşıma işi bitince hemen ranzayı kurdum ve yatağa yattım. evet yeni şehrimde ilk günüm oldukça iyiydi kanımca. hem şehir tam istediğim gibi sıcaktı hem de şehirde gördüğüm ilk hatun ciddi manada güzeldi ve komşuyduk.

ara ara bakkal civarında tekrar tekrar görüyorum onu. ama sanki o kapıönü bakışmasını yapmamışız gibi gözlerini kaçırıyordu. it beni görünce havlasa da takmıyordu hiç beni. ta ki bir gün telefon acı acı çalana tek. halbuki hiç huyu değildir telefonun acı acı çalmak ama oluyordu. hemen açtım.

- çbık gl.
+ sesin gelmiyor.
-gl hdi.
+ duyamıyorum
- torbalar var. taşıyamıyorum.
+ peki, geliyorum.

evet arayan annemdi. evin önüne çağırıyordu torbalar için. o an durumumu hiç düşünmeden indim aşağı. tam torbaları aldığım anda karşımda o vardı. yüzüme baktı ilk defa ve hemen akabinde üstümdekilere. gülümseme sardı dört bir yanını ve uzaklaştı. olayı kavrayamadım aslında. hemen gözlerimi üstüme çevirdim ve olanlara anlam verdim. üstümde amele yanığı kollarımı ortaya çıkaran yırtık bir atlet, altımda çamaşır suyu lekeli bir eşofman ve onun da altında ayaklarımın yarısını boşta bırakan 40 numara bir terlik. aşağı inerken çıktığını tahmin ettiğim şipidi, şipidi sesi ise hiç saymıyordum. o günden sonra onu ne zaman görsem yüzünde bir gülümse oluştu ama artık ben bakamıyordum. hayat artık daha yaşanmaz bir yerdi...

12 Aralık 2007 Çarşamba

işte öyle bir şey

hep platonik aşkı en güzel sanardı m. sonuçta kimseye zararı yoktu. kendince yaşar, kendince sever, kendince didinirdin. arada görünce heyecanlanırdın. bir kez olsun gülsün diye, o gülyüzü görebilesin diye kıçını yırtardın dakikalarca. ama bu neyi gösterirdi ki. aşkta herkes kendinden sorumluydu sonuçta ama bu sorumluluk bir mecburiyet değildi asla. sadece olayı öznelleştiriyordu. ağzımı açarken de zaten bunun bilincindeydim. evet yıkılmayacaktım. sonuçta bu sadece benim hislerimdi, onda olması gibi bir zorunluluk yoktu ortada, ayrıca benim yıkımım kimseyi ilgilendirmeyecek, yine bir tek ben üzülecektim kendimce.

olmadı tabi ki...

bir şeyler söyledikten sonra gelen o "ama" her şeyi açıklamıştı aslında. gerisi sadece teferruattı. bir tek anlıyorum diyebildim sanırım, tam hatırlamıyorum. hatırlanması istenmeyen şeyler olunca beyin bu konuda oldukça iyi çalışırmış. en azından bu sefer gerçekten iyiydi. her ne kadar tamam dese de insan bir daha aynı şekilde yaklaşamayacağını bilmek acı veriyor.

neyse, hayat devam ediyor nasıl olsa, hayırlısı...
 
eXTReMe Tracker