20 Kasım 2007 Salı

yurt & haftasonu

genellikle yemek yardımı adındaki fişlerden olmadığı için günlük para harcama hesabı yapılarak başlanır güne. mümkün olduğunca da geç yapılır uyanma işi. sonuçta her boka para harcanacak gündür bugün. ilk uyanıştan sonra bir süre ayna önünde zaman harcanıp yavaş adımlarla sosyal tesislere gidilir. sıra beklerken de uykunun en keyifli kısmı yaşanır. bünye artık sıralara alışkın olduğu için her boşluğu uykuyla doldurabilir. alınan ekmek, sarelle, bal etc. dan sonra tıkınma işlemi sırasında ortam kesilir. muhtelemen bir cumartesi sabahı yurtta kahvaltı eden hatunların sevgilileri yoktur. tabi bir elde tereyağ, diğer elde plastik çatal ile bir insan ne kadar çekici olabilir ki?

görmezden gelinir her şey. kahvaltı sonunda göz internet kafeye takılır. yoksa bütün gün yine burada mı öğütülecektir? bahçeye çıkıp kafa açmak en iyisi gibi gelir insana. bu anda bloklarından çıkan süslenmiş kimseler gözükür. evet haftasonu sevgilisiyle buluşmaya giden canlılar. bünyenin kafası fazla açıldığından odaya doğru ilerlemek ister. odada bir posta daha uyku çekilebilir. ardından da sahip olunan para seviyesine göre gezmeye mekan düşünülür. genellikle bu düşünme süresi mekanda gezerken harcanan zamandan çok daha azdır. sonunda aylık akbil sahibi ise bünyeler otobüs durağına gidip ilk gelen otobüse binmeye karar verir. aksi takdirde yurt içerisinde kaçınılmaz bir internet kafe hayatı bekliyordur bireyi. allah'tan sözlük vardır da biraz kafa dağıtır insan. birden hava kararır. sıranın oluşmasından anlaşılır yemeklerin güzellik derecesi. diğer yandan yurdun en yalnız akşamıdır cumartesileri. herkes eğlencedeyken kendinle aynı kaderi paylaşan insanları görmek biraz olsun moral verir. elde çay, kah bilardo oynayanlar, kah masa tenisinde debelenenler incelenir. bu gecenin sonunun odada muhabbet olduğu açıktır artık. odaya gidildiğinde herkes oradadır. "hadi beyler erken yatalım" lafı klasik olarak söylenir ve muhabbet başlar. takriben 2-3 saat kadar sonra ışık söndürülür, akabinde sızanlar ile birlikte gün sona erer. bir başka atatürk öğrenci yurdu sabahına gözler açılmak üzere kapanır.

2 Kasım 2007 Cuma

student

ingilizce'nin ilköğretim 4. sınıflarda öğretilmeye başlandığı yıllardandı. nedense hep böyle garip değişiklikler bizim nesile denk gelirdi, tıpkı yeni öss gibi. etrafta fazla ingilizce öğretmeni de olmadığı için derslere zamanında grammar translation method ile ingilizce öğrenen, anlayan ancak kendini anlatamayan random kişiler gelmekteydi. kitaplar da sağolsun sanki yıllardır ingilizce öğreniyormuşuz gibi en kazığındandı. gerçi kolay da olsa bilmedikten sonra neye yarardı ki?

aynı dönemde ülkemizi daha sonralarda kasıp kavuran internet kafe çılgınlığı başlamıştı. 250 bine ne olur diye gidiyorduk kafelere. ve chat ile tanıştık bu dönemde. herkes kendine bir nick arıyordu harıl harıl. tam da bu sıralarda okulda nick ismindeki bir çocuğun hikayesini okuyorduk. "nick is 15 years old, nick is a student.." hemen döndüm ahmet'e, "olm nick buldum kendime, student" dedim. sırıttı. o an ahmet'in hayatında ilk defa nick kelimesini duyduğunu anladım, en azından internetteki anlamıyla. bu sırıtmaya devam ederken tokat attım, sonra da saçını çektim. öğretmene şikayet etti, azar yedim ama nick bulmuştum kendime.

geçen 3-4 yıl içinde hiç değiştirmedim bu nicki. ne kadar malca bir noktadan çıkarsa çıksın, o benimdi. internetin de hayatımıza iyice girmesiyle internet kafede takılan gruplar oluşmuştu. benim de takıldığım bir kafe vardı ve bu kafede hiçkimse gerçek adımı bilmezdi. herkes beni student diye çağırırdı. gerçekten o yaştaki bir çocuk için hayal edilemesi bile güç şeylerden biri. tabi gençliğin heyecanıyla mirc tarzı program kodlama olayına dalmıştı bu bünye.* biraz zaman harcayarak student script bile yapmıştı hatta. bunu hemen takıldığı kafeye yükledi, hem de normalde kullanılan scriptin üstüne. ancak kodlama sırasında yapılan hatalar sebebiyle scriptin internete bağlanmasında sorun yaşanıyordu. ayrıca tüm masalara yüklendiği için bu şey hiçkimse bağlanamıyordu. ertesi gün kafeye gittiğimde "student kim amk, bi gelsin..." tarzı bağırışlar duydum. dükkanın çalışanı sessizce yanına çağırdı beni ve gerçek adımı sordu, sonra da olayı anlattı. herifin teki bağlanamanın etkisiyle oldukça sinirliydi ve beni arıyordu. allah'tan nickimi bilmeyen yegane insandı kendisi ve beni tanımadı. o günden sonra bu nicki bir daha hiç kullanmadım. belki artık o heriften korkum yoktu ama içime işlemişti bir kere.
 
eXTReMe Tracker