29 Ocak 2008 Salı

istanbul izmir yolu gibi aşkımız

yola çıkarken heyecanlıyım tıpkı ilk günümüzde olduğu gibi, erkenden fırlıyorum garaja gitmek için ve erkenden başlıyorum seni beklemeye. görünce oturacağım yeri seviniyorum sanki seni uzaktan görmüş gibi. yerime yerleşiyorum hemen sanki sana sarılıyor gibi. köprüye gelince manzaradan etkileniyorum hani seni görüp de etkilenmiş gibi. pendik'e doğru sıkılıyorum ufaktan oturmaktan. sen de belli sıkılıyorsun benimle uğraşmaktan. derken geliyoruz feribota. yalova'ya geçerken ayrıyım senden ama aklımda sadece sen varsın, sadece seni düşünebiliyorum. sürekli acaba otobüse dönsem mi diye düşünüyorum, sanki yanına dönmeyi düşünür gibi, dönüyorum da. sıcak karşılıyorsun beni, dışarıdan rüzgara karşı koruyorsun. gemlik'e gelince büyüleniyorum tekrar manzaradan. tekrar keşfrediyorum belki seni burada. bursa'da aramız soğuklaşıyor sanki uludağ'dan rüzgar esmiş gibi. fazla durmadan diğer duraklara gitmeye çalışıyorum ama firma şerefsiz, çok yolcu almak için bekletiyor sürekli beni. mustafakemalpaşa'ya gelince uzaktan sana bakar gibi hissediyorum kendimi. işte şehir orada, ama tam olarak göremiyorsun bile. susurluk'ta ise ben otobüsteyim, sen evinde. ben seni düşünüyorum, sen benden habersiz. zaten çabuk çıkıyoruz şehirden. balıkesir'de için ısınıyor. şehrin sıcaklığı bana senin sarılmanı hatırlatıyor ama şerefsiz firma burada fazla durmuyor, istikamet manisa. tırmandıkça otobüs dağa, hava soğuyor. uzaklaşıyorsun sanki sürekli benden. bir an önce inmek istiyorum deniz seviyesine, olmuyor. geç de olsa indiğimizde izmir'e, işte diyorum sıcacık, o kadar çektiğim şeye değmiş ve işte diyorum, seni seviyorum...

9 Ocak 2008 Çarşamba

dalgalar kayalıklara çarparken

çaya bandırılan bisküviyi ağzıma götürürken dizime düşürmüş, bir de üstüne eğilip bakayım derken elimi yakmış gibi, mağrur, kanıksanım, bir o kadar da örselenmiş. yürüyordum kendimi bilmeden. yollar yürümekle aşınmıştı belki de, durdum. kafamı kaldırıp dalgalı denize baktım, o da üzüntülü gibiydi. belki benden etkilenmişti de böylesine coşmuştu, bilemedim. bir dalga daha çarptı kayalara ve su geldi ıslattı yüzümü. gerçi zaten gözyaşları ile ıslanmıştı ama yine de hissetmiştim deniz suyunu.

böylesine duygular içerisinde arkamdan onun gelip, tüm üzüntümü almasını beklerken ensemde patlayan tokat ile irkildim. gelişine bir yumruk salladım, boşa gitti. arkamı döndüm çaresiz. hüseyin oradaydı, öküz, manda, hayvan gibi adeta. evet tokadın sahibi de oydu. "ne var" dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. "iyi lan, napıyosun burda" dedi hayvanca. ağzımı bile açamamıştım ki üstüme zıpladı, yere düşürdü beni. evet bu bizim eğlenme tarzımızdı. sonra bir dalga daha çarptı kayalara, hüseyin ıslandı bu sefer. ayağa kalktı, "yürü gidelim, hava soğuk, hasta olucaz" dedi. yürümeye başladık. o sırada düşündüm işte "ulan biz kimdik ki, böyle filmde yaşar gibi artistik pozlar veriyorduk. en fazla gidip kafayı çekecek adamlardık". hüseyin'e bir tekme attım ve koşmaya başladım. dalgalar kayalara çarpmaya devam ediyordu.

5 Ocak 2008 Cumartesi

benzerlik

hep mat2 gibiydin
uzaktan bakınca bildiğimiz üçgendi işte
ama içine girince içinden çıkılmaz bir hal alırdın
Ne bilsin bu yürek trigonometriyi

Arada coğrafyayı andırırdın
Haritada görünce dokunabilecek kadar yakın
Ama aslında çok uzaklardaydın
Ne bilsin bu yürek kilometreyi

En çok fiziğe benzediğinde üzülürdüm
Sürekli kolları eşitlenmeye çalışılan bir terazi
Binicisi hep yanlış yerde olan
Ne bilsin bu yürek a yükünü

Edebiyata benzedikçe severdim seni
Hani karışık gibi görünür de
Bir anda açıklanırdı ya paragraf
Ne bilsin bu yürek Farsça'yı

3 Ocak 2008 Perşembe

ciddiyetsiz hayata geçiş denemeleri

bir otobüs yolculuğu ve girilen bozuk bir yol. hem de hiç bitmek bilmeyenlerinden. evet ilk görüntüsü buydu kafamdaki. 1 ağustostan beri artvin'e kadar uzanan bir yolculuktan yeni dönmüş bir bünye de ancak böyle görebilirdi zaten daha önce hiç yaşamadı depremi. mola yerine gelmeyi beklerken uyanabildim ancak. gözlerimi açtığım anda kitaplığın devrildiğine şahit oldum. daha önce hep duyduğum bir şeydi bu, deprem. ama ilk defa yaşıyordum. sona erdiğinden emin olduğumda yatakta doğruldum. odamın kapısı kapanmıştı kitaplarla. koridorda ise bir ışık yanıyordu kendinden geçmişcesine. kapıyı açtı annem, babam da telefonu. halamlarla kısa bir görüşme yaptıktan sonra hat kesildi. uzun zamandır görüşmediğimiz bir yakınımızla konuşmamıza vesile olmuştu deprem. ardından apartmanın tüm sakinleri kapımızın önündeydi. hemen girişteydi dairemiz, o açıdan ne yapılacağına dair konuşma bizim kapımızın önünde yapılıyordu. aşağı inip, geceyi dışarıda geçirilmeisini istediler. saatin kaç olduğuna kimsenin bakmadığını orada anlamıştım. kafamı çevirdim saate doğru; 03.05 idi. aşağı indik çaresiz. hemen bankanın üst katında oturuyorduk. bankadan koltukları çıkarıp, onlara oturduk. kimsenin olayın ne olduğuna dair bir fikri yoktu. önceki hafta gerçekleşen güneş tutulmasının etkilerinden bahsediyordu bazıları. belediyenin anonslarından önce çıkan o sesi duydum. ardından da genel olarak çığlıklar. enkaz altında kalanları kurtarma çabasıydı bu duyduklarımız. olayın vehameti hakkındaki ilk fikirleri oluşturuyordu. elektriğimiz olmadığı için tek şansımız bu yayını dinlemekti. bir süre sonra olaylar anlatılmaya başlandı. depremin büyüklüğü, merkez üssü, derinliği söylendi. bu terimlere o kadar uzaktık ki, anlamamız zaman aldı. gün boyu dışarıdaydık. eve girebilecek cesareti gösterenlere deli gözüyle bakılıyordu ufaktan. arabalarda uyuyanlar pek boldu. aslında geçen diğer günler de pek farksız değildi bu günden. sürekli sallantılar, sürekli birilerinin duydukları üzerine yapılan konuşmalar.

bu günlerde işte dikkatimi çekmişti insanların birbirlerine ne kadar iyi davranabildiği, hem de hiçbir ayrım gözetmeksizin. tipine, yaşına, haline bakmadan herkes birbirine yardım eli uzatıyordu. o ana kadarki yaşantımın dayandığı ders, okul vs.nin aslında ne kadar önemsiz olduğunu anladım belki de bu anda. önemli olan insan olmak olduğunu kavradım o anda. hayatın ne kadar kısa olduğunu da gördüm elbet. bu açıdan saçma geldi onca kastırdığım ders daha ortaokul çağında olmama rağmen. boşa almıştım kendimi.

8 yıl geçti olayın üzerinden. şimdi bakınca o günlere belki de şükrediyorum o güne bana hayatımı daha güzel yaşama imkanı verdiği için. belki bu olayı yaşamasam, şimdi burada sözlükte olmak yerine, kitap başında ders çalışıyor olacaktım. evet bu daha güzel bir şey olacaktı benim için ama şu anki mutluluğuma zerre yaklaşamadıktan sonra ne önemi var ki.
 
eXTReMe Tracker