30 Temmuz 2008 Çarşamba

çok farklı şeylerin olması

çok anlamsız bir başlık ama anlayacaksınız anlatınca..

yeni bir yer açmak üzeredir çoğu insan, yani hep kafada yüzlerce plan vardır, çoğu asla gerçekleşmeyecek olan. diyelim ki bar açıyoruz. ki bu açma olayı en büyük hayalidir gençlerin. şimdi bunu birine söylerseniz hemen "e olm her taraf bar" cevabı gelecektir, akabinde ise "çok farklı şeyler olacak" der elemanımız. bunu söylerken kendi bile inanmamaktadır tabi ama söyler. sonuçta bir şekilde ikna etmek gereklidir karşı tarafı. akabinde o mekan açılır, bildiğin bardır. öyle çok farklı şeyler falan olmaz, içki satılır, içki içilir, o kadar.

olayı biraz daha internet boyutuna taşırsak daha süperleşiyor ortam. şimdi dönemimizde bir sürü sözlük var biliyorsunuz, ve kodlamanın ayağa düşmesi sonrasında(yanlış anlaşılmasın da yani temelde önüne gelen coder amk) herkesin de en büyük planlarından biri sözlük açmak, kendi sözlüğünü yönetmek, tuttu ya, abartın amk. bir sürü tanıdığım insan da var böyle, yanına bir coder almış, sikicez ortamı insanlarından. konuşuyordum bir gün birisiyle;

- abi ne gerek var sözlüğe ya, her taraf sözlük zaten amk.
+ hocu çok farklı olacak, süper planlarımız var.
- haa, o zaman başka.

işte bu muhabbetten beri başlık aklımda, ama bekledim sırf onların bir bok yapmayışlarını görmek için. aradan çok zaman geçti, nerdeyse her gün girip baktım acaba ne tip çok farklı şeyler olacak diye, ama sonuç sıfır. böyle başlık açıyorlar, entry giriyorlar, diyalog falan. e hani çok farklı şeyler.

neyse sözlüğe tıkamamak lazım tabi olayı, genel bir şey bu. her kim ki gerçekten inanır çok farklı şeyler olacağına, işte mükafat gününde ne büyük mükafatları alacak olan kişi odur.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

aile ile düğüne gitmek

takriben düğüne 1 ay ila 1 hafta arasında bir zamanda başlar eylem, sonuçta düğüne hazırlanmak da düğüne gitmek kadar mühimdir.

ilk olarak aile bireyleri üst-baş alışverişi yaparlar. şimdi burada garip bir nokta var. sürekli düğünlere gidilmektedir ama kimsenin düğünde giyilecek bir kıyafeti yoktur. bu alışverişten sonra düğün bitince, bir sonraki düğün için de tekrar kıyafet alınır, böyle garip bir şey işte. erkekler için ise tabi biraz daha kolay durum, bir kere takım elbise alınır, sonra ooh, mis. tabi o takım elbise alınana kadar min. 4 dükkanda, dükkan başına 3 kıyafet denenir. bu denemeler sırasında satıcıdan bolca iltifat duyulur, eleman satmak istiyor sonuçta, dayar yağı boğaza kadar.

satın almanın en zor kısmı ödemedir tabi, 2 saat kadar da ödeme üzerinde mutabakata varılması beklenir ve düğün günü yaklaşmaya başlar. düğüne nasıl gidileceği konusunda bütün akrabalar farklı fikirler atar ortaya ve sonunda tamamen random bir şekilde gidilir düğüne, önceki planlar mutlak surette patlar, hem de elde.

mekana varınca akraba düğünü olmasına rağmen içerideki insanların %32’si tanınmaz, daha sonranın kızın halasının görümcesiymiş diye tanışılır çoğuyla. tabi bir daha asla görüşülmeyeceğini herkes bilmektedir. üstelik o görümcenin kızı da her zaman güzeldir, insan tekrar tekrar görüşmek isterse de olmaz pek.

el öpme sekansı genellike 27 dakika sürer. biraz boyunuz uzunsa, artık yaşlılıktan çökmüş insanların ellerini öpmek tiksinti getirebilir. "oo boy atmış iyice" geyikleri boyunuzu aşmadan kaçarsanız iyi olur. bu noktada tanışılan genç bağyanlara nasıl davranılacağı mühimdir. çok yavşaklık yapmadan, ufaktan muhabbet etmek, arada güldürmek akrabaların gözünde +2 experience kazandıracaktır.

bir sonraki levelda ise dans işi başlar. düğün mekanındaki genç yalnız erkekler, ailelerinin de gazıyla, akrabalarından ya da potansiyel akrabalarından gözlerini kestirdikleri kızları dansa kaldırırlar. işte iki aile arasında onlarca akrabalık bağının bulunma sebebi de budur, düğünler oldukça verimli çiftleşme alanlarıdır. burada sahip olunan amulet of dance, akrabaların sizi efendilik/piçlik oranı konusunda başarılı görmesini sağlar.

dans sonrası annenizin yanına oturunca muhtemelen hakkınızda onlarca iltifat duyacaksınızdır. annenizin yanında oturan 3-5 orta yaşlı bağyan akraba da bu iltifatlara destek olacaktır. sonuçta akraba ise iyidir anlayışı hakimdir. yani böyle bir anlayış yoktur ama sanki varmış gibi sürekli övülür akraba işte, öyle bir şey.

eve dönerken yine araç karmaşası yaşanması da adettendir. yine random olarak yerleşir insanlar arabalara. arabanın ön koltuğuna ikinci olarak yerleşmektir buradaki hakkınız, ya da "ben yürürüm" diyerek son darbeyi vurarak, genciz-yakarız estetiğini de yakalayabilirsiniz.

8 Temmuz 2008 Salı

sekizin dördü

yazıyla şöyle oluyor; 8-4. yani farklı da okunuyor olabilir ama halk dilinde(bizim arkadaş ortamında) böyle okunuyor kendisi, böyle kabul edilmiş kurumlarca.

super mario daha önce 7 kere canavar gebertmenin de gazıyla kendinden emindi. mercimek atma çiçeğini yerken gururluydu, artık kocaman ve kırmızı bir şeydi. etrafın metal olması moralini bozmadı, sonuçta borulardan hayatını kazanan biriydi o, o halde ne işi vardı burada diye düşünmedi bile, doğruca gitti canavara doğru. canavarın kendi yarı sahasına bakan diliminde prenses duruyordu. canavarı karşıdan gören bir pozisyona geçti ve mercimeği postaladı. tam bu sırada hareketlenen canafardan ise aynı güzellikte bir kaçış geldi. mario arkasını döndü ve birden ters yöne koştu, arkasından kovalayan canavar kendisini neyin beklediğini bilmiyordu. mario birden döndü ve canavarın üstünden zıpladı, köprüyü açacak olan manivelaya doğru gidiyordu kendinden emin bir şekilde.

*çat*

ve işte annem o anda girdi olaya. ekran karanlıktı ve annemin elindeki fiş her şeyi özetliyordu. bakkala gitmem için iki saattir bağırıyormuş. ulan 2 dakikayı 4 saat olarak yaşadım şurada, geldi iki dakikada sıçtı ağzıma. yine kurtaramadık da prensesi, amk.

sadece hava almak istemiştim

sadece biraz hava almak istemiştim sahilde, başka amacım yoktu, valla. yürüyordum öylece, durdum bir yerde, öylece bakayım denize, çok pis karizma olucak bak şimdi düşünceleriyle dururken "bilaaaader" sesiyle irkildim. tam durduğum yerin önündeki kayalıklardan bir adamdı bu, baktım iricene bir şey, döndüm arkamı gittim.

amacım hava almaktı, sadece, valla. devam ettim sahilde, bir başka yerde taktiğimi uygulamak istedim. gözüm onlara takıldı, adam resmen yiyip bitiriyordu hatunu. ağzımı suyunu silerken adamın gözü bana takıldı. işte o an gelmişti. amacım sadece hava almaktı, valla. adam hatunun ağzını bozulmasına diye kapattı ve bana doğru yürümeye başladı. "bilaaaader" dememişti ama resmen yürüyordu, iricene bir adam. yaklaştıkça ufaldı, ufacık kaldı önümde, ama yine de sinirliydi. "neye bakıyorsun ulan sen" dedi, "bir şeye değil abi" diyerek pısacakken yanındaki hatun ağzı kapalı bir şekilde geldi, durdurmaya çalıştı onu. firdevs’ti bu, elini tutabilmek için 3 ay kola ısmarladığım hatun. sonunda terk etmişti beni, demek bu pigme içinmiş. hiç bir şey düşünmedim, sonuçta sadece hava almak için çıkmıştım sahile, valla. kafa, göz girdim direkt, adama vurdukça, sanki firdevs’e vuruyor gibi hissediyordum. işim bitince, uzaklara baktım bir kez daha, aha bir çift daha, dur gidip döveyim şunu da dedim...

4 Temmuz 2008 Cuma

laleli üniversite durağında inecek olan koli taşıyan adam

işte yine o, biniyor karaköy’den, elinde yine koli. belli ki ağır, terlemiş iyice. bindiği gibi serinliğin de verdiği rehavet ile duruyor bir an, sonra kolileri bırakıyor yere. tam kapının dibinde durması da bir başka tipik özelliği tabi, kimse geçemesin istiyor kapıdan. sonuçta o koliler onun her şeyi, başkaları binmese de olur.

eminönü’de en az 3 kişilik yer kaplayan kolilerin de yardımıyla binemiyor kimsecikler. yazık, diğer tramvayı bekleyecekler. bazılarının gözlerinden "bundan sonraki her tramvay final havasında" olayını okuyabiliyorsun. sirkeci’de binememe süreci sürüyor. gözler ağlamaklı. sıcak vurmuş hepsini, belli.

gülhane rahat geçti, zaten diğer kapılar açılıyordu orada. adam iyice coştu. iki kat yaptığı kolilerin üst bölümlerini de yere indirdi. sefa pezevengi oldu iyice. bilmiyor mu ki sonraki durak coşacak buralar. sultanahmet’te muhtemelen 2-3 saat önce beyazıt dolaylarında "how can i go to sultanahmet" şeklinde gezinen turistler biniyor. binerken takıldıkları kolilerin yanındaki adama ise sadece bakıyorlar. otantik adam ya şimdi bu, gidince memlekette anlatacaklar. bilmiyorlar ki ebemizi sikiyor o adam her gün. çemberlitaş’ta son rötuşlar sürüyor. her şey beyazıt durağı için. istanbul’un 3/4’ü o durakta yaşıyor. gün geliyor 14 tramvay dolu geçebiliyor gözlerinizin önünde.

beyazıt adeta bayram yeri, yolcular yer kapmak için hazır. tramvay kapılarını açana kadar kapının önündeki insanların gözlerinden "aha lan tam kapıyı tutturdum" olayı okunabiliyor. diğerlerinde ise genelde "skiim yine kaçırdık" bakışı. adamımız ise yaydırma pozisyonunda biraz sıyrılıyor, hatta resmen toplanıyor. sanmayın ki bunu birileri daha binebilsin diye yapıyor, sadece onun durağı geldi, o kadar.

zinhar başka durakta inmez bu adam. laleli-üniversite’dir onun durağı, adeta yaşama bağlandığı yer. tramvay için ise bir kurtuluş noktası. üniversite öğrencilerinin çullandığı bir yer.

indi işte, şükür.
 
eXTReMe Tracker