sportif organizasyonlar söz konusu olunca bir garip oluyor bu ülke. futbolla başlayalım olaya.
bilindiği üzere bu ülkenin en büyük başarıları maksimum 10 sene öncesine dayanıyor, yani öyle köklü bir geçmişi falan yok. sahip olduğu 100 yıllık kulüpler ise yine ancak son 10 yıldır avrupa’da sözü edilen kulüpler, hatta söz edildikleri falan pek yok, sadece son sekize falan kalınca meşhur oluyorlar bir süreliğine, o kadar. ancak buna rağmen, sanki futbol ekolümüz, köklü bir geçmişimiz varmış gibi her turnuvada yer almamız, hatta şampiyon olmamız bekleniyor. tamam, duygusal olarak hepimiz istiyoruz böyle şeyleri ama sonuçta ekol olmak öyle 10 sene ile pek mümkün değil be kuzum. bu takım dünya kupası’na katılamazsa kızmak serbest tabi de, olayı fiyasko boyutlarına götürmemek lazım.(bence) çünkü zaten 50 yıldır katılamıyorduk, bir kere katılınca kral mı olduk?
basketbol ile devam ederken olay daha da vahim noktalara geliyor. ilk ve tek başarısını 2001’de kendi evinde avrupa ikinciliği ile yaşamış bir milli takım var ortada. tamam efes pilsen’in avrupa kupası var ama ortadaki yabancı etkisi bambaşka bir boyutta. sadece milli takım olarak bakarsak, ikincilik dışında hiçbir şey yok ortada. ortada katılınmış bir olimpiyat bile yok, sonuncu olarak bitirileni saymazsak. yani ortada ne basketbol kültürü var, ne de geçmişi. buna rağmen avrupa şampiyonası’nda gruptan zor çıkınca takımımız, bir anda dövünmeler vuku buluyor. konuyla ilgili bir yazı da batug.com’da mevcuttu. batug abi diyordu ki, "yabancı bir ülkeden birisi görse bizim şu dövünmemizi, kendisine sorardı ’acaba kim bu eski şampiyon’ diye". bu derece abartan bir durumdayız. hani yugoslavya’yız da, gruptan mı çıkamadık bilemedim. geçmişin tekrarı mı bizi bu kadar, gurur duyardık halbuki onunla.
en belirgin sporlar olduğu için bunlar hakkında takılmak istedim. son olarak da karşımızda olimpiyatlar var. şu ana kadar toplamda 36 altın madalya sahibi olduğumuz olimpiyatlar. çin’in sadece bu olimpiyatlarda 59 altın aldığını düşünürsek, olay ortaya çıkıyor iyice. tarihteki tüm altınlarımız da tabi ki güreş ve halterden gelen madalyalar, arada da okçuluk var sanırım. bir iki de tekvando belki. tamamen güce dayalı, biraz teknik içeren sporlar. ne eskrim var ortada, ne atletizm, ne de estetik içeren herhangibir spor. yani olimpiyatlara 10-15 adam gidip, güç gösteriyoruz, olay bundan ibaret. pekin 2008 sona eriyor, herkes "çok başarısızdık" diyor. ben anlayamıyorum işte bunu, ne bekliyorduk ki? futbol-basketbol-voleyboldan hiçbirinde takımımız yok, keza hentbol. en büyük sporlar bunlar değil mi sonuçta? üstüne en iyi yüzücümüz elemelerde eleniyor, en iyi haltercimiz sıfır çekiyor. olabilecek şeyler bunlar, her insan başarısız olur. ama güvenilen kişi sayısı elin parmaklarıyla permütasyon yapacak durumda değilken, bu ufak şanssızlıklar tüm ülkenin başarısızlığı durumuna dönüşüyor. sanırım problemimiz de hep bu olacak. umutları tek bir adama bağlama problemi, kahraman çıkarma fenomeni..
demem o ki, sporda ne zaman süper başarılı oldu ki bu ülke, şimdi üzülüyor başarısızlıklara. en çok bizim alışık olmamız gerekmiyor mu bu olaya, yılların birikimi sonuçta bu başarısızlıklar.
not: tekrar edeyim, ben de isterim herkese çakalım ama bizim geleneğimiz, ekolümüz de bu işte. alışmak lazım gibi.
25 Ağustos 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder