yalnızlık dedikleri buymuş demek ki... masadaki kingston flash belleğe dakikalarca bakmak, yanında sony ericsson aletin günlerce çalmaması ya da oradaki bozuklukların aynen durması. şimdi bozukluk ne alaka deme okur, bir dinle. bilirim ki eğer arkadaşlarım olsa onlarla dışarı çıkacağım ve yine bilirim ki bir şeyler yaparken bozukluk gerekecek, ben de bunları orada kullanacağım. böyle de planlıyım aslında. sonra yeni bozukluklar oluşmayacak mı? oluşacak tabi ki, ama bu bir sirkülasyon bence, yani bunlar harcanmalı ki yenileri oraya gelebilsin. böyle de esnafların iş yapmasından yanayım aslında, sanırım tek eksik arkadaş be blogcan...
çooook yalnızım yhaaa, kimse beni anlamıyohr :PP())DDD diye devam etmeyi planlıyordum aslında. çünkü seviyorum böyle yazıları be okur, nasıl sevmeyeyim ki? resmen bizi sikiyor yani bu yazılar.(zevk almıyorum lan, valla) sanki yeni bir şey anlatıyormuş gibi o havalara girmeler, üç noktalarla sevişmeler, gereksiz ayrıntılara, markalara hayvan gibi anlam yüklemeler.. işte bunları seviyordum hep. tıpkı "orada sulara gömülen karaköy iskelesi değil, bizim umutlarımızdı. orada bitmişti aramızdaki her şey, tıpkı vapurdan atılacak bir parça simiti bekler gibi kalmıştım karşında" diyebilme ihtimallerini sevmiştim belki de hep. emin olamadım bundan, ama fena fikir değilmiş gibi de. düşünmek lazım bu konuda.
yani diyorum ki okur bu yazılardır bizi hayata bağlayan. ha istemedim mi böyle yazıları okurken uzaklara bakarak dalmak. nasıl olduğunu çözemesem de(hem yazıyı okuyup, nasıl aynı anda dalınır lan) yani çok istedi canım. hep o filmlerin etkisi zaten bunlar. adam okur bir yazıyı, sonra dalar uzaklara.(aha çözdüm sistemi) tam o anda içeri hatun girer ve gözlerinin nemli olduğunu görür. o hep sert görünen adamın içindeki kediyi görür adeta. sonra sevişirler.
yaşamadık be abi böyle şeyler, öğrendik bunların sadece filmlerde olduğunu artık. ama merak etmedim de değil hani, nasıl giriyor o hatun içeriye, nasıl fark etmez cidden o adam öyle bir hatunu. hani kapımdan sürekli o tip hatunlar girse bile dikkat çeker be hocu. bu kadar mı etkileniyorsun yani bir yazıdan, bıragallasen. üstüne bildiğin recep ivedik olan adamın içindeki kediden nasıl etkileniyor bu hatun, işte onu hiç çözemedim. ulan hani bu film çok dandikti, hani bir şey anlatmıyordu. asıl orada hayatın anlamı verilmiş de biz alamamışız, ben bunu bilir, bunu söylerim aga.
yalnızlık x 12 kere yapılan tekrarlarla soğumuştum aslında hayattan. yalnızlık, evet yalnızlık. gerçekten ne kadar kötü değil mi yalnızlık... yalnızlık.... tekrar tekrar yazması bile iğrenç aslında. o yüzden aldım ctrl+c ile, tak basıyorum yapışıyor. ama o yazarları da anlıyorum hani. adama veriyorlar koca köşeyi, adam ne yapsın ki başka? alıyor kopyalaya hemen, baktı sıkışıyor bir yerde, tak veriyor yapıştırı. her gün o adamdan o kadar yazı istersen, yapar be hocu, küçümsemiyorum adamı. ama hala kafam karaköy iskelesinde, çünkü orada suya gömülen bendim aslında. zaten yıllardır hep sallanıyordum su üzerinde gibi, sonunda bir lodos aldı götürdü beni de lfnhkdfnh, oluyor be isteyince sanki. yine de gözüm kapıya kaymıyor değil ama gelen giden yok. gerçi nasıl olsun be okur, zaten demir kapı var. üç kere kilitlenmiş kendisi. bir de yetmez gibi üst kilit de iki kere kitli, ayrıca anahtar da kapının üstünde. ev beşinci kat ve tepede resmen. nasıl gelsin lan buraya öyle hatun? yani gelmek istese bile onu götürmezler mi yolda ha? daha çok üzülmeyim adeta sulara gömülen karaköy iskelesi gibi?
şimdi fark etmişsin ey okuyan birey(vardır umarım orada birileri) niye bu kadar karaköy iskelesi dedim, dikkatini çekti mi acaba? sırf bu tip yazıları yazanlar gibi olabilmek için hocu, ya ne yapayım ha? bir haşmet babaoğlu olmama şurada 3-5 benzetme uzaktayım. ha niye onun gibi olabileceğimi düşünüyorum hemen söyleyeyim onu da okur, çekinme yani kafana takıldıysa sen de sor arada. yürüyordum geçen yaz alsancak'ta, haşmet geliyordu karşıdan. yanımdan geçerken fark ettim onu(o derece sallamam ünlüleri) bildiğin ayyaştı. yani yüzü kıpkırmızıydı, belliydi hayvan gibi içtiği az önce. bu yüzden içiyorum günlerdir ey okur, sırf biraz şöyle kadın ruhundan anlayan biri olmayı, yalnızlığa karaköy iskelesi anlamını yükleyebilmeyi.. bak dikkat ettiysen hatun demedim, bu da bir adımdır bence.
tabi benim yapabileceğim de bu kadar, kadın dersin o da dert. bunun kızı var, dişisi var, hatunu var. nebleyim ben hangisi kime deniyor. şimdiye kadar buna dikkat etmekten kafayı yediğimi fark ettim.(bir de bayan var, bağyan) konuya dönersek, ne demişiz, he yalnızlık. sikeyim yalnızlığı...(üç nokta lan)
14 Aralık 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder